1997 Öncesi Tüm Binalar Riskli
Yüksek İnşaat Mühendisi Necmi Okumuş, “1997’den önce yapılmış binalarda test yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu binalar zaten 1975 yönetmeliğine göre deprem düşünülmeden inşa edilmiş. 1997 öncesi bütün binalar risklidir" dedi.
İzmir Ticaret Odası 71. Mühendislik Grubu Meclis Üyesi, Yüksek İnşaat Mühendisi Necmi Okumuş, yapı güvenliği ve kentsel dönüşüm ile ilgili açıklamalarda bulundu. Türkiye’deki mevcut yapı stokunun 1975, 1997, 2007 ve 2019 yönetmelikleri ile inşa edildiğini belirten Necmi Okumuş, “2007 öncesi yönetmeliklerde deprem riski hesaplanmamış ya da az veri ile daha düşük boyutta hesaplanmış. Binaları statik olarak, durduğu noktada yük taşır mı diye çözmüşüz. 2018 yönetmeliğine göre, bu tarihten önce (1997) yapılmış binalar riskli çıkıyor. 1997 yönetmeliğinden önce yapılmış binalarda test yapılmasını zaman ve para kaybı olarak gereksiz buluyorum. Bu binalar zaten deprem düşünülmeden, ya da etkisi az alınmış inşa edilmiş. 1997 öncesi bütün binalar risklidir demek çokta ütopik olmaz. Dönüşmesi gerekir. Riskli bina tespiti yapan bir firmayız ancak 1997 öncesi binalara tespit yapılmasını doğru bulmayanlardanım. Zaman kaybı ve özellikle apartmanlar da kavganın odak noktasının değişmesine ve binayı yıkıp yeniden yapmak ya da güçlendirme seçeneğinin değerlendirilmesi gerekirken basit bir konu üzerinden kavgalar çıkmakta ve süreçler kısır döngüde kalmaktadır” dedi.
Yeni deprem yönetmeliği gelecek
2000’lerde pilot bölgelerde başlayan yapı denetim hizmetinin 2012 sonrasında daha iyi alındığını belirten Okumuş, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “2018 yılından sonra projelendirilen binalar sağlam görünüyor. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından deprem yönetmeliğinde yeni revizeler gelecek. Korkarak söylüyorum ki yönetmelik anlamında 2007 sonrası binalar da riskli grubuna düşecek. Yeni yönetmelik gelene kadar eski yapılar dönüşümünü planlamamız, ancak yönetmelik değişikliğinin beklendiğini de unutmamamız gerektiğine inanıyorum. Yeni yönetmelik gelsin, görelim, hesabı kitabı ona göre yapalım. Bu demek değil ki biz bu binaları boşaltalım. Mühendislik tasarımında kural, binanın taşıyıcı sisteminin sağlam kalması ve insanların deprem afeti karşısında binadan sağ çıkması amacıyla tasarlanır.”
Yaşam alanlarımızı ve yaşadığımız alanları ayırmalıyız
Vatandaşın deprem sonrasında ev alma kriterinin değişmesi gerektiğine dikkat çeken Okumuş şu ifadelere yer verdi: “10’uncu katta daire alan bir kişinin mobilya veya seramikle ilgilenmekten çok, zemin kata inip bodrumunun durumunu, binanın nereye nasıl oturduğunu, kayalık bir zemine mi yoksa sıvı bir zemine mi yapıldığını sorgulaması gerekiyor. Buradan kayalık zemin iyi diğer zeminler kötü anlamı çıkarmaktansa her zemine uygun bilimsel mühendislik yöntemi ile bina yapmamız gerektiğini anlamalıyız. Bu depremde herkes fayları öğrendi. Burada fay varmış inşaat yapılmasın diyorlar. Çok beğendiğimiz Japonya'nın her tarafı fay ama bina yapıyorlar. Konu fay veya bina değil. Hepimizin zihniyetini değiştirmesi lazım. Faya yakın alanlarda tek katlı eğlence merkezlerimizi, alışveriş alanlarımızı, çarşılarımızı kuralım. Evlerimizi gidip dağlara yapalım. Fay hattından uzaklaşmak çözüm değil. Yaşam alanlarımızla yaşadığımız alanları ayırmamızın vakti geldi.”
Riskli yapı sürecindeki temel sorun
Riskli yapı tespiti süreçlerinde yaşanan sıkıntılara değinen Okumuş, “Kat mülkiyeti kanununa göre apartmanın yüzde 50+1 ile karar alması gerekiyor. Ya da 6306 sayılı kanun yönetmeliğine göre bir malik başvurusu yeterli oluyor. Ancak zemin katta oturan vatandaş karot alınmasını istemediğinde alınamıyor. İş mahkemeye gidiyor ve süreç uzuyor. Performans raporu için bir binanın her katının en az 3 kolon ve kirişinden numune alınması gerekiyor. Herhangi bir malik itiraz ettiğinde performans raporu alınamıyor. Ben binama test yaptırmak istiyorum demek çözüm değil. Hukuksal altyapısı hazırlanmalı. Çoğunluk sağlandığı taktirde geriye kalan azınlığın dava ve itiraz yolu kapanmalı. Avukatlar gelen davaları geri çevirmeli. Bütün kentsel dönüşüm sürecini sertleştirip, insanların talep ve isteklerini dinleyecek, ama onlara rağmen de karar verebilecek bir mekanizmaya geçmemiz lazım” ifadelerine yer verdi.
Sorun mülkiyet sorunu, imar barışı mülkiyeti çözen bir çözücüdür.
“Devlet 6306 sayılı kanunla, belediyeler 5393 sayılı yasanın 73. Maddesi ile kentsel dönüşüm yapmaya çalışıyor” diyen Okumuş sözlerine şu sözlerle devam etti: “Yıllarca kentsel dönüşüme ‘rantsal dönüşüm’ dediler. Alın işte 11 şehir yıkıldı. Ülke ekonomisi 108 milyar dolar zarara girdi. Yıllardır beton ekonomisi diyorduk. Şimdi herkes betonu konuşuyor. İstanbul, İzmir şehri dönüştürmenin hesabını yapıyor. Kentsel dönüşümü siyaset malzemesi yapmasınlar. İmar barışının yapısal kısmına karşıyım, ama mülkiyet kısmına karşı değilim. Gözümüzün önünde olan şeyi kabul etmeliyiz. Binalara imar barışı verilmesi bu binanın riskli olduğu gerçeğini değiştirmedi. Ancak mülkiyeti kabul edildi. Kentsel dönüşümün önündeki en büyük engel buydu. Ruhsatlı 3 katlı bir binanın yanında bir katı ruhsatlı iki katlı kaçak bina var. Kentsel dönüşüme girdiğinde müteahhit ruhsatlı olana sana 3 daire, kaçak olana sana 1 daire vereceğim dediğinde adam ‘zaten 3 dairem var’ deyip dönüşüme girmiyordu. Hadi çözün bunu. Toplumun içinde bulunduğu sıkıntıyı anlamak gerekir. Sorunun üzerine siyasetle gitmek yetmiyor, sorunu anlamak gerekiyor. Sorun mülkiyet sorunu, imar barışı da mülkiyet sorununu çözen iyi bir detaydır. Emlak vergisini aldığınız, su, elektrik, doğalgaz ücreti alınan bir binaya kaçak dediğinizde neden bu hizmetleri sağlıyorsunuz diye sormak gerekiyor.”
Devletin yaptırdığı binalar daha sağlam
Kamu ihale kanuna göre iş yapıldığında inşaat şirketinde her kalemde mühendis bulunduğunda dikkat çeken Okumuş “Yani işin başında mühendis vardır. Şirket sahibi olmak ayrı, mühendislik ayrı şey. Devlet işlerinde mühendisler bina yapar müteahhitler ticaret yapar. Devletin binaları sağlam. Çünkü işin başında mühendisler var. Dışardaki binalarda müteahhit var, mühendis yok. Sistemsel bir sorun var. Sistemi değiştirmek için çaba harcamalıyız. Hesabı, kitabı, uygulamayı bilen mühendistir. Bu yüzden önerim mütahitlerin sınıflandırılması yasasında yazdığı gibi (kamuoyu baskısı ile ertelenmiş) her inşaat firması bir mühendis ya da mimarı çalıştırmak zorunda olmasıdır. Her şantiyede bir şantiye şefi kesinlikle çalışmalıdır” dedi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.