2020 Yılında İnşaat Sektörünün Kırılganlığı!
2019 yılını iyisiyle kötüsüyle geride bırakıyoruz. 2019 yılını son çeyreğinde hükümet teşviklerinin iç talebi beklenenden fazla artırmasıyla birlikte yaklaşık %0,3 civarında bir büyümeyle kapatıyoruz. 2020 yılında ise OECD’nin tahmini yaklaşık %3 civarında bir büyümeye işaret ediyor.
Fakat riskler yok değil!
Türkiye toplam ihracatının %50’den fazlasını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyor. AB’de ticari faaliyetlerin beklenenden düşük olması düşük ihracat talebi getiriyor. Türkiye’nin büyümesine etki eden faktörler arasında jeopolitik risklerimiz, özel sektör bilançolarındaki sorunlar, Türkiye’nin makro göstergelerinin halen daha benzer gelişmekte olan ülkelere göre kırılgan olması olumsuz etkileyebilir.
2019 yılında alınan bir takım orta vadede kırılgan önlemler ve gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişlemelerinde etkisiyle dövizin yatay seyretmesinden ötürü enflasyonumuzda pozitif etkilerini hep birlikte gördük. Fakat küresel ekonomilerdeki riskler henüz geçmiş ve bertaraf edilmiş değil, sadece problemler ötelenmiş durumda…
Bu durum bizim gibi ülkelerin kırılganlıklarını daha da artırıyor maalesef.
Türkiye dünya ekonomilerine paralel bir şekilde parasal genişleme adımlarını eşzamanlı atıyor. Kredilerdeki hacmin artması birazda bunun bir sonucu. Fakat bankaların verdikleri kredi türüne bakınca ağırlıklı konut, taşıt ve ihtiyaç kredileri olduğunu görüyoruz. Konut kredilerinde kamu bankalarının öncülüğünde ve TCMB tarafından atılan adımlarla kredi oranları düşürüldü ve bankalar konut kredilerinde genişlemeci politika izleyebildiler.
Konut kredilerinin ticari kredilere göre riski her zaman daha düşüktür. Fakat ticari krediler tarafına bakınca bankaların özellikle inşaat sektörüne verdikleri ticari kredilerde sıkı duruşun korunduğunu ticari kredilerin en karlı kredi türlerinden biri olmasına rağmen görmekteyiz. Bu açıdan bakınca bankaların temkinli duruşunu dikkatlerden kaçırmamak gerekir diye düşünüyorum.
Dolayısıyla sektör oyuncularının maliyet artışlarını satış fiyatlarına yansıtması düşünüldüğü kadar kolay olmayacak. Yansıtılırsa konut satışlarının adet bazında son aylardaki düzeylerde devam etmesini realiteye uygun bulmuyorum. Dolayısıyla inşaat maliyet artışları hanehalkı satın alma gücü doğrultusunda artış kaydetmeli ve bu arsa maliyetlerinden sübvanse edilmelidir. Enflasyondan bağımsız ya da bağımlı olduğunu düşünsek de TCMB politika faizlerinin daha da düşürülüp sürdürülebilirliği tüketiciler tarafında özümsenmeden inşaatta istenilen hareketliliği getirmeyeceği çok açık. Belki devlet sübvansiyonlarıyla bir yere kadar faydalı olabilir. Oldu da fakat sürdürülebilirliği tartışma konusu!
İnşaat sektöründeki teknik sorunların özellikle yönetmeliklerle ilgili sorunların ilgili kurumlarca bir an önce bir çözüme kavuşturulup, sektör oyuncularının inşaat maliyet hesaplamalarında en azından bu belirsizliklerden kurtulması gerektiğini düşünüyorum. Son 4-5 senedir yönetmelik sancılarından bir türlü kurtulamadık maalesef. Hiçbir değişim sancısız olma elbet ama…
Umarım 2020 yılı sektörümüz açısından bu belirsizliklerin giderildiği bir yıl olur
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.