Birçoğumuzun ailesinde bitkilerle çok yakın ilişkisi olan birileri vardır. Bitkileri ile ilgilenirken (sularken, budarken, saksı değiştirirken, gübre verirken.. vs.) usul usul konuşmalarına, şarkı mırıldanmalarına tanık olmuşuzdur mutlaka. Bu davranışın arkasında, yıllardır ortalıkta dolaşan bitkilerinizle konuşmanın onların daha hızlı büyümesine yardımcı olabileceği fikri vardır.
Bitkiler, genel olarak çoğu insanın fark etmediği duyulara sahiptir. Işığı ve karanlığı, gün ışığının uzunluğunu, yerçekimini (yukarı veya aşağı) hissedebilir, büyümek istedikleri yere giden yolları hissedebilir ve tehlike anında kimyasallarla birbirlerine mesajlar gönderebilirler. Bazıları, sinekleri yakalamak veya yağmur yağdığında yapraklarını kapatmak için hareket edebilir. Bitkilerin bu süper duyularını göz önünde bulundurursak bitkiler etrafındaki sesleri algılayabilir mi? Ya da onlar tıpkı insanlar gibi korkma, acı çekme, hissetme, çığlık atma, matematik bilme hatta katillerini tanıma özellikleri de olabilir mi?
2014 yılında yapılan bir araştırma, Arabidopsis’in (Fare Kulağı Teresi) tırtıl çiğneme sesleri ile rüzgar titreşimlerini ayırt edebildiğini gösterdi. Bitki, beslenen böceklerin kaydını duyduktan sonra böcekleri kendinden uzak tutabilmek için daha fazla kimyasal toksin üretti. Bitkilerin sesleri algılamasına başka bir örnek; belirli bir frekansta vızıldayan bir arının, çiçeğin polen salınımını uyardığını gösteren “vızıltı tozlaşması” olgusudur.
Penn State Üniversitesi Bahçe Bitkileri Bölümü Başkanı Rich Marini bu konuda bir araştırma yaparak, 115-250 Hz civarındaki düşük titreşim seviyelerinde bitkilerde fotosentezin hızlandığı ve bunun da büyüme ile enfeksiyonla savaşma yeteneğini geliştirdiğini gözlemlemiştir. Bitkilerin sinir sistemi olmadığı için, bizim algıladığımız dünyayı, bizler gibi algılamadıkları fakat kendi sistemi içerisinde çevreden gelen frekanslarla etrafında olup bitenleri algılayabildikleri düşünülmektedir.
Ayrıca ‘Yalan makinası’ olarak da bilinen poligraf cihazı uzmanı Cleve Backster, 1960 yılında bilim çevrelerini allak bullak eden bir deneye imza atar. Düşünce ve duygu uyarısıyla insan gövdesindeki elektrik gerilimleri ölçen malum cihazı bitkiler üzerinde kullanmaya karar verir. Deneği ise, odasının bir köşesinde sessiz sakin oturan deve tabanıydı.
Amacı, bitkiyi suladığında bitkinin buna herhangi bir tepki gösterip göstermeyeceğini görmektir. Sulama sırasında yalan makinesinde herhangi bir reaksiyon saptanmadı. Backster, cihazı sıçratacak kadar güçlü bir tepki elde etmenin tek yolunun, elektrotlarıyla bağlı olduğu insanın yaşamını ve mutluluğunu tehdit etmek olduğunu göz önünde bulundurdu. Aynısını deve tabanına da yapmaya karar verdi.
Zavallı bitkinin yapraklarından birini, o sırada elinde tuttuğu sıcak kahve fincanına soktu. Cihazda yine belirgin bir tepki görünmeyince daha saldırgan bir eyleme girişti. Elektrotların bağlı olduğu yaprağı yakmayı kafasına koydu. Yakma düşüncesini kafasında canlandırmasıyla beraber cihazda bir hareketlenme belirdi. Kibrit almak için odadan çıkıp geri döndüğünde ise, cihazda ani dalgalanmaların baş gösterdiğini farketti. Yoksa deve tabanı düşüncelerini mi okuyordu?
Backster için bu deney yıllarca sürecek bir dizi araştırmanın başlangıcı olmuştu. Deneyleri kendisi tekrar tekrar yaptı, yardımcılarına yaptırdı hatta ülkenin başka yerlerindeki meslektaşlarından yardım istedi. Hepsinde sonuç benzerdi; bitkiler olumsuz düşüncelere karşı elektrotlar aracılığıyla tepki veriyordu. Bu sonuçlar Backster’in yaşama bakış açısını tamamen değiştirmişti.
Backster zaman içinde bitkilerle bakıcıları arasında bir bağ oluştuğunu da deneyimledi. Yanlarında olmadığı zaman bile, onlarla ilgili düşüncelerine cevap veriyorlardı. Örneğin bakıcısı kızarsa, bitki bunu hemen algılıyordu. Kişinin kendisine gönderdiği sevgi mesajlarını da hemen alıyorlardı. Hatta bir konferans gezisinde, daha önce yaptığı deneylerin slaytlarını gösterirken, kilometrelerce uzaktaki bürosunda bulunan bitkilerin tepki gösterdiklerini saptadı. Bir kez bir kişiyle bağlantı kurduktan sonra, bu kişi nerede ve kiminle olursa olsun, bu bağlantıyı koruyabiliyorlardı.
Ne tür bir enerji dalgasının bu bağı oluşturabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu Backster’in. Bitkiyi kurşundan yapılmış bir kabın içine, hatta Faraday kafesi içine koyarak dış etkilerden korumaya çalıştı ama her iki perdeleme yöntemi de, bitkiyi insana bağlayan iletişim kanalını tıkamakta etkisiz kaldı.
Sonuç olarak bitkilerinizle konuşuyorsanız, onlara önem veriyor ve onlara ihtiyaç duydukları ilgiyi gösteriyorsunuz demektir. Bu da daha sağlıklı olacakları ve büyümelerine yardımcı olacakları anlamına gelir. İnsan açısından, bitkilerle konuşmanın insan ruhu üzerinde olumlu etkileri vardır.