İstanbul depremi bir kez daha depremle yaşamayı öğrenmemiz gerektiği gerçeğini bize gösterdi.
Depremin senaryosunu biz yazabiliriz.
- Eğer ihmalkâr davranır ve önlem almazsak senaryonun sonucu belli: Yıkım ve ölüm
- Eğer zamanında önlem alır ve güvenli yapılar inşa edersek o zaman sonu mutlu biten senaryo yazmış oluruz: Hasar az, ölüm yok
Saniyeler süren Depremin uzun yıllar süren bir travma olmasının önüne geçmek çok da zor değil.
Deprem senaryosunda iki başrol oyuncu var: Müteahhitler ve Mülk sahipleri
Müteahhitlerin riskli binanın dönüştürülmesi işinde karlılığı ikinci plana atması gerekiyor.
Mülk sahipleri de binalarını dönüştürürken yarın deprem olabileceği ve evini ve canını tamamen kaybedeceğinin bilincinde olarak fazla hak alma arzusundan vazgeçmeli.
Kentsel dönüşüm artık ticari değil sosyal bir faaliyet.
Hükümet ve yerel yönetimler de riskli alanların dönüşümünde her türlü desteği sağlamalı.
Merkezi hükümet, Belediyeler, Müteahhit ve Halk beraber mücadele ederse depreme karşı galip gelir.
***
1970-2000 yılları arasında büyük kentlere olan göç dalgası beraberinde çarpık bir yapılaşma getirdi. Belediyelerin, gelen göçleri kontrol altına alamaması çarpık ve riskli bir kentleşmenin zeminini hazırladı.
Bugün yaşadığımız sorunun kökeni 50-60 yıllık. Dönüştürülmesi gereken riskli binalar da 2000 öncesinde inşa edilen yapılar.
1999 Marmara Depreminden sonra sağlam yapılar inşa etmenin önemini anladık.
2000 yılında Yapı denetim yönetmeliği yayınlanarak bina inşaatları kontrol altına alındı.
Buna rağmen ilk deprem yönetmeliği 2006 yılında resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
2006 deprem yönetmeliğinden sonra Türkiye’de müteahhitlik faaliyetleri çok gelişti.
Bugün inşa edilen yapıların tamamı güvenli.
Yasal mevzuattan ve yapı denetimden dolayı ‘malzemeden çaldı’ devri uzun yıllar önce kapandı.
***
Eski binaların dönüşümünde emsal artışı değil, değer artışı esas alınmalı.
Riskli yapıların bulunduğu alanların çoğu şehrin en merkezi noktalarında.
Çarpık yapılaşma bu bölgelerin değerlenmesinin önüne geçiyor. Bu bölgelerin planları yeniden yapılsa; yeşil alanı, sosyal alanları ve geniş yolları olsa bu bölgedeki gayrimenkul değerleri iki katına çıkar.
2-3 katlı binaların yerine 8-10 katlı yüksek yapılar yerine 3-5 katlı yatay mimari konseptli binalar inşa edilirse hem müteahhit hem de mülk sahibi değer artış kazancından dolayı karlı çıkacaktı. Mülk sahibinin metrekaresi düşse de evin değeri artacaktır. Müteahhit ise cüzzi bir karla şehri daha da güzelleştirecek ve güvenli hale getirecektir.
Bir yandan eski yerleşimler dönüştürülürken, diğer yandan şehir merkezindeki nüfus yoğunluğunun azaltılması için yeni arsalar üretilmeli ve şehir dışında kalan yerleşim alanlarında altyapı ve ulaşım imkanları geliştirilmeli.
Eski binaları yenilerken şehrin de uzun vadeli planlarını yapmalıyız.
Yeni yerleşim alanlarını planlamalı ve nüfus arttıkça merkezdeki sıkışmanın da önüne geçmeliyiz.