2019’un sonlarında yerel ekonomik krizimizle boğuşurken, 2020 de pandemiyle beraber global bir ekonomik krize yakalandık. Dünyadaki neredeyse tüm devletler bu krizi aşabilmek için parasal genişleme adımları attılar ve atmaya devam ediyorlar. Tabi haliyle bizim ülkemizde de parasal genişleme ve devlet teşvikleri hızlandırıldı. Ekonominin durma noktasına gelmesi sürdürülebilir bir durum değildi çünkü. Dolayısıyla devletin sübvansiyonlarını, teşviklerini genel anlamda değil sadece inşaat sektörüyle çerçevelendirerek ele almaya çalışıp müteahhitlerin süreç içindeki davranışını irdeleyeceğim.
Malum bildiğimiz gibi 2018 döviz kriziyle gün yüzüne çıkan ekonomik sıkıntılı günleri 2019 un son çeyreğine doğru devletin reel faizden düşük faizlerle kamu bankaları aracılığıyla sübvanse etmesiyle bir nebze inşaat sektörü soluk almaya başlamıştı. 2020'nin ilk aylarında pandemi süreciyle ise görülmemiş bir ekonomik durgunluk yaşamıştık. Bu süreçte devletlerin ellerini taşın altına koymasıyla birlikte konut faizlerinde rekor düşük seviyeler yaşanmış ve satış rekorları kırılmıştı. Dolayısıyla devletin eli olmasaydı bugün bambaşka bir hikayeyi konuşuyor olacaktık.
Fakat sorun şuradaki henüz ekonomik kriz geçmiş ve ekonomik sürdürülebilirlik sağlanmış değil.
Yani tüm rekorlara rağmen halen krizin tam da göbeğinde duruyoruz maalesef. Devlet yapması gereken rolü üstlenmiş (kredileri kamu bankalarıyla sübvanse etmiş) fakat inşaat sektörü oyuncuları yani müteahhitler yapması gereken rolü iyi oynamamıştır. Çok açık ve net söylemek istiyorum ki müteahhitler fırsatçılık yaparak 3-4 ayda konut fiyatlarına fahiş zamlar yaptılar. Düşük faiz ve 15 yıl vadeli ve ilk yıl ödemesiz konut kredisinin sağlayacağı toplumsal faydayı hızla kendi lehlerine çevirip, vatandaşın konuta ulaşımına bir kere daha zorlaştırdılar. Yani yine pastayı müteahhitler yedi diyebilirim.
Müteahitlerin bu fırsatçılıkları yanlarına kar olarak kalacaklarını sanıyorlarsa koca bir yanılgı içindeler. Vatandaşların satın alma gücü konut fiyat artış hızından daha düşük olduğu sürece inşaat sektörü kendi düzleminde refaha gelerek sürdürülebilir bir sektör haline gelemeyecektir. Bunu anlamak istemeyen müteahhitler ise fırsatı bulduğunda devletin tüm vatandaşlar sunduğu ekonomik desteği vatandaşlara bir kuruş bırakmadan kendi ceplerine koymaktalar. Dolayısıyla müteahhitlerin yaptığı bu davranış hem ahlaki bir sorun. Hem de ülkemizin geleceği açısından gelecek kuşaklara yani kendi evlatlarımıza yaptığımız en büyük haksızlık olarak görüyorum.
Bu fırsatçı müteahhitlerin sayesinde, ki bütün müteahhitleri neredeyse kastediyorum enflasyonda ciddi artışa sebebiyet verecek. Sırf açgözlülük yüzünden vatandaşların en temel yaşam gereksinimi olan konuta ulaşma imkanına ket vurmaya çalışan bu zihniyet, bu sayede arsa sahiplerine ve kendilerine fayda sağlamaktan başka bir şeyler yapmıyorlar aslında. Halbuki fiyat artışı yapacaklarına arsa sahipleriyle yapılan yüksek oranlı kat karşılığı sözleşmelerini daha makul seviyelere çekmeye çalışmaları toplumun geneli açısından çok daha verimli, adil bir yol aslında. Ama maalesef fiyatların artmasıyla birlikte müteahhitlerin yeniden eski yüksek oranlarla anlaşmalar yaptığını gözlemliyorum.
Dolayısıyla topluma merhameti olmayanın toplumdan ve devletten merhamet dilemesini yani faiz desteği, teşvik v.b istemesini hiç ahlaklı bir davranış olarak görmüyorum.