Mimarlık eğitimini tamamlayan Naci Gül, kardeşi Mustafa Gül ile beraber bir öngörüde bulunarak alüminyum sektörüne girdi. İnşaat sektöründeki gelişime paralel olarak yüksek katlı yapıların ve cephe çözümlerine olan ihtiyacın artacağını öngördü. Hedefleri önce sektörü tanımak sonra da üretime başlamaktı. 1997 yılında ailesinden aldığı küçük bir sermayeyle Beymetal Alüminyum şirketini kurdu. İşi öğrenmek için iyi firmaların temsilciliğini alarak satış mağazası açtı.
Kısa süre sonra yatırım yapma ve üretime başlama kararı aldı.
- 2001 krizinde ilk üretim tesisini kurdu.
- 2003 yılında ilk ahşap görünümlü vakkumlu alüminyum tesisini kurdu.
- 2006 yılında nano teknoloji renklendirme sistemine sahip eloksal tesisini kurdu.
- 2010 yılında alüminyum profili de kendi üretme kararı aldı ve yatırımları başlattı.
- 2011 yılında profil üretmeye başladı.
- 2013 yılında İtalya’daki Linea Rossa markasını satın aldı ve Linea Rossa Design SRL şirketini kurdu ve tasarım çalışmalarına başladı.
- 2014 yılında ilk ürünler çıktı. 2015 ve 2016 yılında Linea Rossa markası çok güçlü bir şekilde pazara girdi.
EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ KARDEŞİ
Naci Gül, Linea Rossa’nın bugüne gelmesinde kardeşi Mustafa Gül’ün, çalışma ekibi ve uygulamacı bayilerin çok büyük emeği olduğunu ifade ediyor. En büyük emeği elbette şirketin kuruluşundan bu yana emek harcayan Mustafa Gül veriyor. Röportajı gerçekleştirdiğimizde; kardeşim için özel bir paragraf açmak gerekiyor, dedi. Biz de sözü kendisine bırakıyoruz, “Mustafa bey firmamızın direksiyonunda ki kişidir. Yönetimde herkesin kabiliyetlerine göre bir iş bölümü var. Ama en büyük sorumluluk Mustafa bey de. Ben biraz co-pilot pozisyonundayım. Daha dışa dönük ve araştırmacıyım. Mustafa beyde daha dikkatli ve çok hesaplı hareket eder. Son kararda hep ona aittir. Hem kardeşim olarak hem de iş ortağım olarak varlığı benim için büyük bir nimet. Başarımızda en büyük pay ona aittir.”
FİKİR VE TASARIM SATABİLECEĞİMİZİ FARK ETTİK
Linea Rossa için Mistral İzmir projesi tam bir dönüm noktası oldu. Bu projeyle beraber alüminyum profil değil, fikir ve tasarım satabileceğini fark etti. Bu proje hem markanın özgüvenini artırdı hem de yurt dışı projelerinde referans oldu.
Linea Rossa için Mistral İzmir projesinin yeri farklı. Mistral projesi ile bir fırsat yakaladıklarını ve bu fırsatı iyi kullandıklarını ifade eden Naci Gül şunları söyledi: “Mistral projesinde tercih edilmemizin nedeni uygun fiyat değildi. Detaylarımızla ve çözümlerimizle tercih edildik. Aslında alüminyum profil değil, çözüm ve tasarım sattığımızı gördük ve böyle olması gerekiyormuş. Tercih edilmemizdeki en önemli nedenlerden biri de ses yalıtımıydı. Ses yalıtımını iyi sağladığınızda su ve ısı yalıtımını da sağlamış oluyorsunuz. 24 saat trafik olan bir caddenin kenarında otel projesi düşünülüyordu. İşletmeci firma çok iyi bir ses yalıtımı istiyordu. Biz beklenenden çok daha iyisini karşıladık. Bu yüzden daha fiyat konuşulmadan tercih sebebi olduk. Otel ve konuttan oluşan bloğun ardından ofislerin yer aldığı blokta da bize çalışma fırsatı verdiler. Projenin uygulayıcısı olan Haydar İnaç, bize çok destek oldu. Binanın geometrisinden dolayı çok ciddi zorluklar vardı. Bu fırsatı iyi değerlendirip çok güzel çözümler ürettik. Projeyi yüzde 100 başarıyla tamamladık. Mistral projesi bize cesaret verdi. Özgüvenimiz arttı. Bu projemizdeki başarımızla kendimizi yurt dışında daha iyi ifade etme fırsatı bulduk. Mistral’in yeri bizde her zaman farklıdır. Böyle bir projeyi uygulamaya cesaret ettikleri için hem mimara hem de yatırımcı firmaya teşekkür etmek lazım. Amerika’da Mistral gibi gururla anlatabileceğimiz birkaç projemiz daha var.”
MARKALARIN DA KARAKTERİ VAR
Gül, “Markalar da insanlar gibi doğduğu yerin karakterini yansıtıyor. Coğrafya yaşam alışkanlıklarını, yaşam alışkanlıkları mimariyi, mimari de kullanılan ürünlere yansıyor. Biz İzmirli bir firma olduğumuz için dünyanın orta şeridinde etkili oluyoruz. Akdeniz ülkeleri ve Amerika’nın güneyinde etkiliyiz” dedi.
AMERİKA SERÜVENİ MİSTİK BİR HİKAYE
‘İnsan arzu etmeli, istemeli’ diyerek başlayan bir hikaye…
İzmir’deki bir konut projesine sırf yerli bir marka olduğu için teklif dahi veremedi. Rakip firmalardan daha iyi olduğunu teknik olarak ispat etmesine rağmen projeye teklif verememenin üzüntüsünü yaşadı. Sosyal medyada dolaşıp Miami’deki projeleri görünce ‘İnşallah bir gün buralarda iş yaparım’ diye dua etti. O kadar içten bir dua ediyor ki yer almak istediği projelerden sorumlu kişi kendisini buluyor.
Naci Gül bir duayla başlayan ve Amerikanın en büyük projelerine uzanan bu hikayeyi şu sözlerle anlattı: “Ben dua ettikten sonra Amerika’dan Türkiye’ye gelen, ancak geçirdiği rahatsızlıktan dolayı asıl gideceği yere gidemeyen bir kişiyle yolumuz kesişti. Bu kişi gidene kadar boş kalmayayım, işimle ilgili bir şeyler araştırayım, derken bizi buldu. Bir araya geldiğimizde benim sosyal medyada görüp içerisinde olmak için dua ettiğim projeleri yapan kişi olduğunu öğrendim. Bizden çok zor şeyler istediler. Yaş boya istedi ama Türkiye’de ve Avrupa’da alüminyuma yaş boya uygulayan firma yok. Test değerleri de çok yüksek. Ben yaptığım duayı hatırladım ve söylediği her şeye ‘evet’ dedim. İzmir’de üretim yapan AkzoNobel bize çok destek verdi ve yaş boya değerlerini yakaladık. Tasarım ekibimiz çözümler geliştirdi. Çok özgün çözümler oluşturduk ve o projeyi başarıyla tamamladık. Amerika’da 20’nin üzerinde proje geliştirdik. Dünyaca ünlü basketbolcu Michael Jordan’ın Florida’daki golf kulübünü yaptık. Dünyanın en iyi rezidans projesi olarak tanıtılan 2 tane 50 katlı kuleden oluşan projeyi tamamladık. Yeni projemiz daha iddialı. 61 katlı çok farklı bir geometrisi olan proje. Bizim için çok heyecan verici bir proje. Bütün projenin detaylarını 3 boyutlu olarak oluşturup detaylarını çözdük. Teknolojinin bütün imkanlarını kullanıyoruz. Dünyanın her yerinde proje yapabileceğimizi görüyoruz.
DÜNYANIN EN ZOR COĞRAFYASINDA İŞ YAPIYORUZ
Gül, “Dünyanın en zor coğrafyasında rüzgarın en sert estiği coğrafya, tropikal yağmurların yağdığı korozyonun en fazla olduğu, güneş ışınlarının 12 ay dik geldiği bir bölgede çalışıyoruz. Böyle bir bölgede iş yapabilmek beceri gerektiriyor. Biz bunu başardık. Çok ciddi projeler bitirdik. Hepsinin temelinde tasarım yeteneiğimizden aldığımız cesaret ve İzmir’in bize verdiği destek var. İzmirli müteahhitler markamıza çok destek verdi. İzmirli bir firma olduğumuz için değil, doğru ve kaliteli iş yaptığımız için bize destek verdiler” ifadesini kullandı.
ÜRETİM KAPASİTESİNİ 4 KATINA ÇIKARACAK
Hem iç piyasada da hem de yurt dışında büyük bir talep ile karşılaşan Linea Rossa kapasitesini 4 katına çıkaracak yeni bir yatırıma imza attı. Linea Rossa’nın yeni tesisi ihracat ağırlıklı üretim gerçekleştirecek. Marka özellikle Avrupa ülkelerinde yoğun bir ihracat yapmayı hedefliyor.
Büyüme konusunda olabildiğince kontrollü bir süreç izlediklerini belirten Naci Gül son dönemlerde talepleri yetiştiremediklerini bu yüzden karşılığı olan bir yatırıma imza attıklarını söyledi. İhracat talebinde çok ciddi artış olduğuna dikkat çeken Gül, “Bu talebin devam edeceğini öngörüyoruz. Mevcut kapasitemizi 4 katına çıkaracak yeni bir yatırıma imza attık. 2022 yılında 3 ekstrüzyon hattımız devreye girecek. Dünyanın en büyük makine üreticilerinden biri olan Danieli ile bir anlaşma yaptık. Bu sektörde alınabilecek en iyi teknolojiyi satın aldık. Büyük bir holümüzü mekanik işlere ayıracağız. Sadece profil üretmekle kalmayıp, şekillendirip sanayicilerimize montaja hazır ürün verebileceğiz. Bu yatırım bizim ustalık eserimiz. Bütün bilgi birikimimizi yeni tesisimize yansıtacağız” ifadelerini kullandı.
MODERN MİMARİDE ALÜMİNYUM ALTERNATİFSİZ BİR ÜRÜN
“Bu yatırımın geleceğini görüyoruz” diyen Gül sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Alüminyumun trendinin yükselmesi talebi artırıyor. Kişi başına düşen alüminyum oranı dünyada gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri. Refah seviyesi ve gelir arttıkça alüminyum kullanımı artıyor. Modern çağın mimarisinde alüminyum alternatifsiz bir ürün. Birçok alanda inanılmaz çözümler sunan bir materyal. İzmir’i dünyanın alüminyum kapı pencere üretim merkezi haline getirmek istiyoruz. Bunu tek başına başarabilmemiz mümkün değil. Başka firmaların da buna gönül vermesi lazım. Bu konuda paylaşımcı olmaya İzmirli firmalarla birbirimize destek olmaya hazırız” dedi.
BAYİLERİMİZ MARKAYI SAHİPLENİYOR
En büyük güçlerinin uygulamacı bayilerin olduğunu ifade eden Naci Gül, “Beymetal olarak bir ilkemiz var. Kesinlikle şantiyeden yüklenicilik almıyoruz. Uygulamacı partnerlerimiz var. Müteahhitlerle sözleşmeyi bayilerimiz yapıyor. Bayilerimiz bu markaya çok emek veriyorlar. Bizden daha fazla markayı sahipleniyorlar. Markayı birlikte bir yerlere getirdik. En büyük gücümüz uygulamacı bayilerimiz” dedi.
BARBAROSSA'NIN İZİNDE
Alüminyum sektörünün en büyük mücadelesi denize karşı. Çünkü metalin aşınmasının en büyük nedeni tuzlu su. Bu yüzden alüminyum ile deniz arasında sürekli bir mücadele vardır. Linea Rossa özellikle Miami projelerinde tuzlu suyun etkilerini azaltmak için yoğun bir enerji harcıyor. Buna rağmen denizle düşman değil dost olmayı tercih etti.
“Denizle böyle bir muhabbetimiz var. Denizle çatışmak yerine onu sevgiye dönüştürüyoruz” diyen Naci Gül, “Yat yarışlarına katılmak için iyi bir takım kurduk. Çok güzel başarılar elde ettik. Ulusal ve uluslararası başarılar yakaladık. İlk Cumhurbaşkanlığı kupasını kazandık. Okyanusu geçip uluslararası yarışmalara katılmayı hedefliyoruz. Kanarya Adaları’ndan Karayip Adaları’na bir yarış olacak. 6 ay gibi bir süre burada yarışacağız Linea Rossa Türk denizciliğinin en önemli ismi olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın izinden gidiyor. İsmin kökeni Barbarossa’dan geliyor. Rossa kelimesi kırmızı, kızıl anlamında kullanılıyor. İtalyanlar da Barbaros Hayrettinşa Paşa’ya kızıl sakallarından dolayı Barbarossa ismini vermişlerdi. Linea Rossa da Barbarossa’nın İzinde sloganıyla Akdeniz yarışlarında Türk bayrağını dalgalandırıyor” dedi.