2011 Yaşar Üniversitesi mimarlık mezunu Tuna Ertuğrul ve 2012 yılında iç mimarlık eğitimini tamamlayan Erol Vurgun bir yıl boyunca aynı şirkette çalıştıktan sonra 2013 yılında Port Mimarlık şirketini kurdu. Mimari proje, görselleştirme, iç mimari, cephe tasarımı ve cephe danışmanlığı alanında hizmet veren firma, 500’ün üzerinde proje tamamladı. “Şartlar bizi kendi ofisimiz açmaya zorladı” diyen Tuna Ertuğrul, Port Mimarlık’ın kuruluş hikayesini şu sözlerle anlattı: “Okuldan mezun olduktan sonraki süreçte işin tamamen içerisindeydik, sadece ofisimiz yoktu. Bizimle beraber birçok kişi o dönem mimarlık ofisi açtı. Bizi öne çıkaran özelliğimiz verdiğimiz sözleri zamanında yerine getirmemiz oldu. Görselleştirme üzerine Ar-Ge çalışmaları yürüttük. Uçuk tasarımlar yerine ayakları yere basan, uygulanabilir çözümler ürettik.”
Genç tecrübesizdir algısını kırmalıyız
Genç olmanın bazı dezavantajlarını yaşadıklarını belirten Ertuğrul, “Ne kadar çok proje yaparsanız yapın sizi tanımayan bir insan genç birisini karşısında gördüğünde tecrübesiz olarak nitelendiriyor. Geçtiğimiz günlerde bir müşterimiz ‘Yaşınızdan dolayı biraz tereddütlerim oluştu ama muhteşem bir iş ortaya çıkardınız’ dedi. Gençlerin tecrübesiz olduğu algısını kırmamız lazım” diye konuştu.
Mimar çizdiği projede hayal gücüyle yaşamalı
Standart bir mimarlık ofisi olmanın ötesine geçip farklı bir çizgide ilerlediklerini belirten Ertuğrul, “Her projede aynı heyecanı yaşıyoruz. Aynı planı alıp tüm projelere uygulamıyoruz. Her projenin arsası farklı, müteahhitin beklentisi farklı. Her projenin kendi özel hikayesi olmalı. Her şeyin tasarımı olabilir. Mimarlık sadece bir mimari proje çizmek değildir. Tasarıma dair her şeydir. Bütün projelerde kullanıcı olmak gerekiyor. Bir ev çizdiğimizde ‘hangi şekilde yapılırsa daha rahat yaşanılır’ diyebilmek lazım. Mimar, her çizdiği projeyi hayal gücünde yaşatmalı. Salonda oturması, mutfakta yemek yapması, yatak odasında yatması gerekiyor. Çizimlerin bir karşılığı olmalı” ifadelerini kullandı.
Bina makyaj ile güzelleşmez
İnşaat maliyetlerdeki artışlardan sonra bina tasarımlarının yeniden ekonomiye döndüğünü belirten Erol Vurgun ise şu ifadelere yer verdi: “Binayı komple giydirmeyi doğru bulmuyoruz. Betonarmede maliyetsiz bir şekilde tuğlayla, sıvayla, boyayla çözülebilecek birçok detay var. Bir bina bütünüyle güzel olmalı. Binanın bütünü güzel olmadı mı istediğiniz kadar makyaj yapın iyi bir şey ortaya çıkmıyor. Müteahhitler iş bittikten sonra ‘buraya ne koysam güzel olur?’ diye soruyor. İlk baştan planlamak gerekiyor. Cephede kullanılabilecek çok malzeme var. Özellikle depremden sonra risksiz, ilerleyen yıllarda sorun çıkartmayacak, uzun vadede üzmeyecek çözümler tercih ediliyor.”
Tecrübe ilhamı bekliyor
Proje hazırlarken ilham ve enerjinin öneminden söz eden Erol Vurgun sözlerini şu şekilde sürdürdü: “İlk attığınız adımda tecrübe sizi yönlendiriyor ama tecrübe ilhamı da bekliyor. 5 gün boyunca boş ekrana baktıktan sonra bir anda ilhamla çok güzel proje çıkardığımız oluyor. İyi bir projenin çıkması için enerji de çok önemli. Mimarın baskılanmaması lazım. İyi bir proje çıksın diye mimara gelip ne yapacağını söylüyorlar. Proje hazırlarken bize örnek gösterilmesini hiç istemeyiz. Bir süre sonra etkisi altında kalmaya başlıyoruz. İlk aşamada mimarı özgür bırakması lazım. Daha sonra proje üzerinde konuşulur” ifadelerini kullandı.
Mimarlıkta 2+2 her zaman 4 etmez
Mimarlıkta 2+2’nin her zaman 4 yapmadığını belirten Tuna Ertuğrul son olarak şunlara yer verdi: “Biz sadece bir mimari proje çizelim, belediyeden geçirelim düşüncesinde değiliz. Güzel bir ürün ortaya çıksın ve yıllarca yaşasın istiyoruz. İşimize çok büyük saygı gösteriyoruz. Çalıştıktan sonra bizimle çalışmayı bırakan müşterimiz hiç olmadı. Mimarlıkta talepler ve beklentiler çok çeşitli. 2+2 her zaman 4 etmiyor. Bazen 5, bazen 7, bazen 15 ediyor.”