KPMG, Küresel İnşaat Araştırması’nın 13’üncüsünü açıkladı. Araştırmaya 186 küresel inşaat ve mühendislik firmasının üst düzey yöneticileri katılım gösterdi. Araştırmaya göre; Kovid-19 salgınına hazırlıksız olan şirketler, maliyet aşımları ve program gecikmeleri sebebiyle sorunlarla karşılaştı. Fakat birkaç sektör dışında, proje sahipleri sağlık tesisleri, rüzgar çiftlikleri, veri merkezleri, yollar, demiryolu ve köprüler gibi kamu ve özel sektör projelerini finanse etmeyi sürdürdüğü için, yükleniciler portföylerinde bu şoku atlatacak yeterli çeşitliliğin sahibi olabildiler. Proje sahiplerinin üçte ikisi sermaye programlarında bir genişleme olacağını belirtiyor. Katılımcıların yarısı ise inşaat piyasasının gelecekteki yönü konusunda ‘çok’ veya ‘biraz’ iyimser görüş belirtiyor.
“Yöneticiler esnekliği artırmaya çalışıyor”
Raporla ilgili açıklamalarda bulunan KPMG Türkiye İnşaat Sektör Lideri Engin Ölmez, “Kürel inşaat sektörü oyuncuları, birçok açıdan Covid-19’un zorluklarına takdire şayan bir şekilde karşılık verdi. Ancak yalnızca şoklara etkin bir şekilde karşılık vermenin yeterli olmadığını, esnekliğin operasyonel hale getirilmesi ve kilit bir güç olarak ele alınması gerektiğini de gördüler. Yöneticiler, sürekli olarak esnekliği artırmaya çalışıyor. Uzaktan çalışma ve dijital iş birliği konusundaki çarpıcı gelişmeler esnekliği yönlendiren baş faktörler. Tedarik zinciri ve yönetişimin yanı sıra finans yönetimi, risk yönetimi ve işgücü/kaynak yönetimi de en önemli üç odak alanı olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı. Ölmez, şu açıklamalarda bulundu:
“Risk yönetiminde gidilecek yol var”
“Diğer taraftan araştırma sonuçları sektörün sofistike ve bütünsel risk yönetimi uygulamaları geliştirmekte kat etmesi gereken biraz daha yolu olduğunu ortaya koyuyor. Proje düzeyindeki faaliyetler, işletme birimleri ve bölgeler arasında iyi bir bağlantı kurmak için kurumsal risklerin daha ciddiye alınması gerekiyor. Özellikle ESG’nin artan önemiyle birlikte şirketlerin yönetim kurulu stratejisi düzeyinden organizasyona kadar sorun yönetiminde daha iyi olmaları da şart. Bu, şirketlerin stratejilerini değiştirmesine, ne yapmayı seçecekleri ve artık ne yapmayacakları konusunda bazı zor ve iyi kararlar almalarına neden olabilir. Topluca bir dönüm noktasında olan sektörün Covid-19’a karşı verdiği başarı ortada ancak birçok yüklenici ve özellikle de proje sahibi proje performansında kademe atlayabilecek ve sonraki şoklara karşı direnci artırabilecek araçlardan yoksun. Teknolojiyi benimsemeye yönelik çabalar karmaşık. Ya bireysel paydaşlarla mevcut muhafazakar, kopuk ve deneysel yatırım yoluna devam edecek ya da ortak kazanımlar için iş birliği yapacaklar.”
Araştırmadan çıkan sonuçlar şu şekilde:
Araştırmaya katılan küresel oyuncuların yüzde 36’sı pandemiye hemen karşılık verdiklerini söylerken, yüzde 62’si hızlı ve kararlı bir şekilde toparlanabildiğini düşünüyor.
Katılımcıların yüzde 87’si sermaye projelerinde/programlarında esneklik planlamasının çok veya oldukça önemli olduğunu söylüyor, yüzde 93’ü bu hedefe ulaşmak için kaynak ayırıyor.
Şirketlerinin pandemi nedeniyle bütçe ve/veya planlanan performans hedeflerini (yüzde 20 veya üzeri bir faktörle) yakalayamadığını söyleyenlerin oranı yüzde 37. Yüzde 60’ı kurumsal risk yönetimi, portföy risk yönetimi ve proje risk yönetimi fonksiyonları arasında entegrasyonu ve şeffaflığı artırma ihtiyacını kabul ediyor.
Sektördeki yöneticiler, son yıllarda risk yönetimine para ve kaynak ayırmakla kalmıyor, bu trend devam edecek gibi gözüküyor.
Katılımcıların yüzde 66’sı gelecekte risk yönetimine orta veya yüksek düzeyde yatırım yapmayı planlıyor.
Katılımcıların yüzde 40’ı, şirketlerinin; insanların endişelerini ve yaşadıkları zorlukları çekinmeden dile getirebildikleri açıkça tanımlanmış bir risk kültürü oluşturmaya kararlı olduğunu söylüyor.
Yükleniciler ESG’de geri kaldı
Şirketlerinin kurumsal, portföy ve proje risk yönetimini kapsayan bütünleşik bir değerler sistemine sahip olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 34.
Proje sahiplerinin yüzde 65’i tanımlı portföy yönetim süreçlerine ve yöneticilerin genel portföy yönü ve performansından haberdar olmalarını ve kaynakların optimal kullanımını sağlayan yerleşik bir sermaye tahsisi çerçevesine sahip. Sağlık, devlet, enerji ve kamu hizmetleri, sermaye tahsisini en etkili şekilde uyguluyor gibi görünen sektörler.
Proje sahiplerinin yüzde 45’i projeler arasında sermaye tahsisini denetleyecek yerleşik bir varlık yönetimi ekibine sahip değil. Teknoloji, medya ve telekom sektörlerine hizmet veren katılımcılar, aradaki farkın bir şekilde kapandığına güvenseler de yükleniciler, ESG çerçevelerini temel sermaye kararlarına entegre etmede proje sahiplerinin çok gerisinde görünüyor. Sermaye tahsisi, aslında yükleniciler için başka bir zorluk. Katılımcıların sadece üçte biri sermaye tahsisi çerçevesine sahip olduklarını söylüyor.
Çeşitlilik zenginleşiyor
Katılımcı şirketlerin yalnızca yüzde 46’sının çeşitli ve kapsayıcı ekipler oluşturmaya yönelik resmi bir programı var. Bu konuda Amerika yüzde 66 ile başı çekerken Avrupa, Orta Doğu ve Afrika yüzde 29 ile onu takip ediyor. Cinsiyet ve ırk çeşitliliğini artırmaya yönelik liderlik programı bulunan şirketlerin oranı ise yüzde 43.
Yöneticilerin yüzde 68’i şirketlerinin çeşitlilik konusunda eğitim, öğretim ve farkındalık gerçekleştirdiğini ve yüzde 58’i işe alım süreçlerine daha fazla çeşitlilik yerleştirmeye dikkat ettiklerini söylüyor.
Yöneticilerin yüzde 37’si şirketlerinin tedarik zinciri çeşitliliğini izleyerek ölçüp ölçmediği sorulduğunda “Bilmiyorum” yanıtını verdi.
Araştırmaya katılan yöneticilerin yalnızca yüzde 16’sı şirketlerinin tamamen entegre sistemlere ve araçlara sahip olduğunu söylüyor. Katılımcıların sadece yüzde 6’sı iş süreçlerinin tamamını veya çoğunu otomatize ettiklerini belirtiyor.
Proje sahipleri ve yükleniciler her zaman aynı teknoloji yatırım modellerini takip etmiyor. Yükleniciler (yüzde 48) özellikle entegre PMIS, dronelar, BIM ve gelişmiş veri ve analitik olmak üzere birçok kategoride erken benimseyenlerden olma eğiliminde.