Kaleme aldığım son yazımda İzmir’in neden marka şehir olmadığını nedenleriyle birlikte ifade etmeye çalışmıştım. Bu haftaki yazımda ise İzmir’in nasıl marka şehir olabileceği üzerine bazı önerilerde bulunacağım.
İzmir Ticaret Odası 2014 yılının mayıs ayında tanıtım atağına kalktı ve 10 dilde İzmir tanıtım filmi için kolları sıvadı. Nisan 2015’te tanıtım filmi hazırlandı. 2013 yılında EXPO 2020 adaylığı devam ederken İzmir Büyükşehir Belediyesi de bir dizi tanıtım çalışmaları yürütmüştü.
Bir kentin reklamını yapmadan önce o kentin eksiklerini onarmak, tarihsel ve kültürel değerlerini ön plana çıkarmak gerekir. Aksi takdirde sonuç beklenenin aksine olumsuz olabilir.
Ticaret Odası reklamında ‘yılın 12 ayı kruvaziyerlerin uğradığı kent’ söylemi dikkatimi çok çekmişti. Son yazımda da belirttiğim gibi 2016 yılının ilk 8 ayında kruvaziyer turist sayısı yüzde 80 dolaylarında geriledi. Rakam gerçeğini bir kenara bırakırsak, Kruvaziyerden indikten sonra Alsancak’ın bozuk yolları ve kaldırımları, mezbelelik sokaklarından geçerek İzmir ile tanışan bir turistin İzmir ile ilgili izlenimi ne olur varın siz tahmin edin.
Turistlerin ilk güzergahı olan Alsancak’ta sokaklar onarılsa, hatta geçiş güzergahında butik bir sanat sokağı kurulsa kötü mü olur. Bu sokakları güzelleştirmek, bir sanat sokağı kurmak çok mu zor İzmir için...
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yerel yöneticiler, İzmir Ticaret Odası, meslek odaları ve kentin sivil dinamikleri biraraya gelerek İzmir’in turizm haritasını çıkarılmalı. İzmir’in yerli ve yabancı turist potansiyeli hesaplanmalı. Kentin hangi mimari, tarihi ve kültürel değerlerinin ön plana çıkarılacağı belirlenmeli, kentin tarihi binaları, konakları, köşkleri, hanları, hamamları, çeşmeleri, şadırvanları, su kemerleri, köprüleri, camileri, kiliseleri, havraları sinagogları ve antik şehirleri baştan sona restore edilerek aslına uygun olarak yeniden gün yüzüne çıkarılması gerekiyor.
Peki turistik değerleri korumak, turizmi canlandırmak marka kent olmak için yeterli mi?
Hayır değil...
Bu kenti, turizmin yanında sanayisiyle, ticari faaliyetleriyle, sosyo-kültürel faaliyetleriyle, sanat eserleriyle, festivalleriye, yöresel lezzetleriyle vb. tüm konularda en iyi bir noktaya taşıdığımızda ‘marka’ oluruz
**SANAYİ**
Torbalı geçtiğimiz yıl Türkiye’nin en hızlı büyüyen kenti oldu. Muazzam bir sanayi potansiyeli var. Son dönemde hızlı bir büyüme kaydeden Torbalı sanayisi birçok kişiye istihdam kapısı da oldu. Yine Kemalpaşa, Aliağa, Gaziemir İzmir sanayisinin yoğunlaştığı bazı bölgeler. Buna rağmen diğer büyük kentlere oranla çok geride. İzmir’in sanayi kapasitesi daha da arttırılmalı.
**TİCARET**
Ege İhracatçılar Birliği’nin verilerine göre Ege Bölgesi 2016 yılında 10 milyar 908 milyon liralık ihracat gerçekleştirdi. Bunun önemli bir kısmını İzmir üstlendi. Türkiye’nin tüm ihracatı 142 milyar 138 milyon lira. Tüm Pazar içerisinde bizim bölgemizin ihracat payı yüzde 7-8’lerde. Çok az. Ege’nin hakkı en az yüzde 15-20. Yeni kent merkezinin tamamlanmasıyla İzmir dünyanın sayılı ticaret merkezlerinden biri olacak deniliyor. Umarım olur…
**SOSYO-KÜLTÜREL FAALİYETLER**
Konserler, eğlence programları, kutlamalar, geziler, tanıtımlar, söyleşiler vb. Sosyal etkinlikler konusunda belediyelere çok iş düşüyor. Gençlere İzmir’i daha çok sevdirecek, İzmir’i canlı tutacak etkinliklere imza atılmalı. Bir İzmirlinin canı sıkıldığında her gün gidebilecek bir etkinlik bulabilmeli. Kocaman kentte kendini yalnız hissetmemeli.
**SANAT**
Suçlu hep yöneticiler olacak diye bir şey yok. Bu konuda da suçlu vatandaş. Sanatı yeterince önemseyen bir milletimiz yok. Sadece İzmir olarak değil Türkiye olarak yok. Olduğunda o zaman sanat etkinlikleri yeterli mi değil mi değerlendiririz.
**FESTİVALLER**
İzmir’in bildiğim en eski festivali 1937 yılında Atatürk tarafından başlatılan Bergama Kermesi. 1993 yılından beri devam eden İzmir Uluslararası caz festivali, 2000 yılından bu yana devam eden İzmir kısa film festivali, 2004 yılından beri devam eden Foça Festivali, 2007 yılından bu yana devam eden Uluslararası İzmir Kukla Günleri bildiğim diğer bazı festivallerden. İzmir’in çok başarılı bir festival karnesi yok. Çok kalabalık geçmez festivalleri. Halbuki 8 bin 500 yıllık bir şehirde ne festivaller yapılır…
**PLANLI KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM**
Bu şehri marka yapamadıysak hepimiz suçluyuz. En çok da kenti inşa eden biz müteahhitler suçluyuz. Kent iyi planlanmadı, gecekondulaşmaya izin verildi, bürokrasi çok ağır işliyor… Bu bahanelerin arkasına sığınmak bizi suçlu olmaktan alıkoymaz. Yanlış planlamaya karşı çıkmadık, itiraz etmedik. Hiçbir öneride bulunmadık. Elimizi taşın altına koyup da bu zorlukların aşılması için bizde güç verelim demedik. Kentsel dönüşüm zaten kısır bir döngü. Planlı bir kent için sadece kamu yetkililerinin değil, herkesin sorumluluk alması gerekiyor.
Bu başlıklar dışında ele alınması gereken daha çok konu var. Sorunlar, eksikler, konuşulacaklar, yapılacaklar, ortak akıl ile belirlenmeli.
Önceki yazımda İzmir’in marka olmamasında İzmir’de yaşayan her birey sorumludur demiştim. Yine İzmir’in marka olması için İzmir’de yaşayan her bireyin sorumluluk alması gerekir. Ne merkezi hükümetin, ne yerel yönetimlerin, ne Ticaret Odası’nın, ne özel sektörün tek başına İzmir’i marka şehir yapmaya gücü yetmez. Ancak herkes el ele verirse, sorumluluk alırsa İzmir marka şehir olma yolunda başarılı bir adım atmış olur. Herkes görevini eksiksiz yaptığında birilerinin ekstra çaba harcamasına ihtiyaç duyulmaz. Herkes kendi kapısın önünü süpürdüğünde çöpçüye ihtiyaç olmaz. Burada en büyük görev İzmirli vatandaşlara düşüyor. İzmirliler; İzmir’e, İzmir’in değerlerine sahip çıkmalı.
İzmir’i ilk önce İzmirliye anlatmalı…
Bugün kaç İzmirli Efes’i, Bergama’yı, Homeros’u Kuş Cenneti’ni görmeye gitti? İzmir’i İzmirliye sevdirmeden yabancıya sevdiremezsiniz. Önce İzmirliler İzmir’i gezecek, görecek, beğenecek, gelenekleri, kültürü, yöresel lezzetleri, endemik özellikleri hakkında bilgi sahibi olacak, ondan sonra diğer kentlilere, son olarak yabancı ülkelere anlatılmalı. İzmirlinin sahip çıkmadığı bir İzmir’e yabancı neden sahip çıksın ki?
İzmir’i marka kent yapmak için önce İzmir’in tarihi, kültürel, coğrafi güzelliklerini gün yüzüne çıkarmalıyız. Daha sonra bu güzellikleri kendi yakın coğrafyamızdan başlayarak tüm dünyaya anlatmalı, başarılı bir tanıtım kampanyası yürütmeliyiz.
Aksi takdirde isterseniz 100 dilde tanıtım filmi hazırlayın, dünyanın tüm fuarlarında İzmir stantı kurun gelen turist Alsancak’ın bozuk sokaklarından geçtiğinde, havalanından İZBAN’a binip Menemen’e kadarki güzergahta çarpık kentleşmeyi gördüğünde İzmir hanesine eksi puan yazar.