İTÜ Afet Yönetim Merkezi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, sel ve heyelanların Karadeniz’in gerçeği olduğunu fakat afete dönüşmesinin son senelerde arttığını söyledi. Sözcü'de yer alan habere göre; Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu açıklamasında şunları söyledi:
“Almanya ve Hollanda’da da sel oluyor ama aynı yerde her sene sel olmuyor. Bizdeki problem, aynı yerde her sene neredeyse sel olması ve insanlara zarar vermesi, can ve mal kaybı olması. Bu da yeni yapılaşmayla ilgili bir olay.
Eskiden bizim köylerde buralarda gençler ev yapacağı zaman köyün yaşlıları onlara yer gösterirmiş, ‘Buradan kaya düşmez, buradan sel gelmez’ diye. Şimdi böyle bir şey yok.
Köylerde neresi heyelan bölgesi veya sel yatağıdır, bilinmiyor. Bu bilinmezlik içinde bir de derenin o anki durumuna bakarak derenin sanki yatağı taşkın yatağı orasıymış gibi dereyi pek adam yerine koymuyoruz ve oraya öyle bina yapıyoruz ki sanki dağın tepesine yapar gibi sıfır giriş. Bir de bodrum kat yapıyoruz.
Dere yatağına bina inşa edilemez
Normalde sel yatakları 3’e ayrılır; dere yatağı, taşkın yatağı ve taşkın tehlike bölgesi. Dere yatağıyla taşkın yatağına asla bina yapılmaz. Zaten bunlar çakıldır, alüvyondur, kendisini belli eder. Dere yatağını iki duvar arasına aldığımız derenin aktığı yer dere yatağı değildir.
Araziye, toprağa, çakıla bakın; alüvyon arazi toprak size dere yatağının neresi olduğunu söyler. Oralara bina yapılmaması gerekiyor. Dünyada bunun başka bir şeyi yok. Bunu bazıları şöyle çarpıtabiliyor, ‘Deprem bölgesinde bina yapmayalım bari’ deniliyor. Öyle değil.
Taşkın tehlike bölgesine bina yapılabilir. O da 500 yıllık en şiddetli yağış, o dereden ne kadar bir alanı kaplayacaksa taşkın tehlike bölgesi orasıdır."
“Yerleşimlerde benim gördüğüm; bu binaları yaparken buna onay veren insanlar o binanın yapıldığı yeri dere olarak kabul etmiyor. Bile bile yapmıyor bunları. Derenin sahibi yok, derenin ne olduğu belli değil büyük bir yanlış bu.
Yeni yapılan binaların da mutlaka 500 yıllık taşkın seviyesine göre yapılması lazım. Eskiden 100 yıla, 200 yıla göre yapılıyordu, ben 500 diyorum. Hani her şeye iklim değişikliği diyorlar ya al sana iklim değişikliği işte.
Burada dikkate almak gerekiyor iklim değişikliğini. ‘İklim değişikliği’ deyip onu günah keçisi olarak atıyoruz bir kenara ama ona karşı uyum, tedbir yok. Bu da bizim samimi olmadığımızı gösteriyor. İklim değişirken bizim de değişmemiz gerekiyor. İklim değişikliğinin günah keçisi olarak boş laf olmaktan çıkarıp dikkate almamız gerek.
İleriki yıllarda iklim değişikliğiyle beraber derelerin taşkın yataklarında daha büyük değişim olacak, su seviyesi daha yüksek olacak.
Biz de su basman seviyemizi ona göre daha yüksek yapalım tedbiren, diye düşünmek lazımken, şu an yapılan afet konutlarında yine sıfır giriş olduğunu görüyoruz. İnşallah doğru hesaplanmıştır. Burada büyük bir hata yapmayalım. Tekrar canlarımız gitmesin.”